“Sanat, uygarlığın imzasıdır.”
Beverly Hills
Bizler toplum olarak sanatı ne kadar konuşur, üzerinde ne kadar durursak o kadar uygarlığa ve tabii özgürleşmeye ulaşabiliriz. Bu anlamda, “Sanat Üzerine Sohbetler” konulu bu yazıma sorularıyla destek veren, sanata dahil olan, ilgi gösteren herkese çok teşekkür ederim. Okuyanlar için de keyifli bir sohbet olması dileğiyle:)
Size göre neye sanat denilebilir? Hangi özellikleri barındırması gerekir?
Sanat bence tasarımdaki gerçeklik ve hayal gücünün özgünlüğüne ve uyumuna göre değerlendirilmeli. Her çıkan eser bir hayal gücüyle başlar ve sonrasında maddeye dökülür. Mesela resim ise tuvale dökülür ve bizi madde olduktan sonra büyülemeye başlar. Sanatın, tanımdan kaçmasını sağlayan o muğlaklık alanı, bir sanat yapıtının olmazsa olmaz bileşenlerindendir.
Her şeyden önce eser özgün olmalı. Sanatçıdan mutlaka izler taşımalı, esere bakınca o kişiye ait olduğu anlaşılmalı. Mesela Picasso veya Salvador Dali imzalı eserler gibi…Özetle sanat, kişilikten kesinlikle beslenmeli, yaşanmışlıklar esere yön vermeli.
Sanat, sanat için midir yoksa toplum için midir?
Sanat hem toplumu hem de toplumsal serzenişleri gözetmeksizin yapılırsa toplumdan kopmuş olur. Öte yandan estetiği göz ardı ederse de özünü yitirir. Bu konunun tartışması yüzyıllardır devam ediyor. Zaman zaman toplumdaki dengesizliklerin ve bir takım ideolojik eğilimlerin tartışmayı siyasal görüşe mal ettiği zamanlar da olmuş. ‘Sanat sanat içindir’ diyenler solcu, ‘sanat toplum içindir’ diyenler sağcı olarak ayrılmış. Bu günümüze kadar da böyle gelmiş görünüyor. Bu konuyu tartışırken aslında sanatı yaftalamış, sanata bir nevi ayıp etmiş oluyoruz ve bu kısır döngü devam edip duruyor.
Sanatı konuşurken elbette kendi dünya görüşümüz çerçevesinde düşüncemizi şekillendireceğiz. Ama dünya görüşümüzü beyin süzgecinden geçirerek yaparsak sanat güzelliği adına yeni lezzetler de tatmış olabiliriz.
Aslında bu soru yerine ‘Hangisi daha ağır basar?’ diye sorarasak cevaba daha doğru ulaşmış oluruz. Bunun cevabı ise her insanın kendi içinde geçerlidir. Bana göre ‘sanat, ben içindir.’ Çünkü sanat her bireyde farklı yansımalarla kendini gösterir. Sanat evrenseldir. Görmek istediklerin, görebildiklerin ve de göremediklerinden ibarettir.
Sizce sanat bir tüketim evresinde midir? Sanat için böyle bir tehlikeden söz edebilir miyiz?
Her alanda fazla ve hızlı tükettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Burada aslında sanatçının rolü çok büyük diyebilirim. Sanatçı olabildiğince istikrarlı adımlar atarsa, (buradan kendini tekrarlamaktan söz etmiyorum) hızlı tüketime karşı istikrarlı bir tavır sergilerse, satış odaklı üretmezse zaten sanat adına hızlı tüketim kendiliğinden çözülecektir.
Diğer taraftan sanatçı olarak yeniliğe açık olmak da sanat adına önemli bir aşama. Teknolojiye açık olmayı her zaman savunan ve uygulayan bir insan olarak dönemin gerekliliklerinden korkulmaması gerektiğini düşünüyorum.
Dijital sanat mı daha özgür yoksa tuval üzerinde çalışmak mı? Böyle bir kıyaslama yapabilir miyiz?
Ben böyle bir kıyaslamayı doğru bulmuyorum. Her şey evriliyor, bambaşka şekillere bürünebiliyor zamanla. Tuval de evriliyor haliyle. O yüzden ben bu özgürlüğü sanatçıya bağlıyorum. Neyi nasıl kullanmak isterse sanatı o kadar özgürleştirmiş olur. Benim dijitali tercih etmem tamamen sonsuz çizgilerden oluşmasından sebeptir. Evet bu tuvalde de geçerli ama bu yolla daha hızlı ilerleyebiliyorum. Son aşamaya ulaşıncaya kadar üzerinde sonsuz değişiklik yapabilme gücü beni motive ediyor açıkçası. Sil baştan yapmak zorunda kalmıyorum. Bu hayal gücümün sınırlarını zorlamamı da sağlıyor aynı zamanda.
Bir önceki yazınızdan feyz alarak şu soruyu sormak istiyorum. Sanat bazıları için duvardaki bir tablo ya da şehir parkındaki bir heykel olabiliyor. Bazen de gösteriş ve övünme amaçlı kullanılabiliyor. Buna çeşitli sanat fuarlarında denk geliyoruz çokça. Sizin eserlerinize baktığımızda sanki hepimizin yaşamının derinliklerine işleyen bir şeylere işaret ediyorlar. Siz o yaşamsal derinliği sorgulama noktasına nasıl geldiniz?
Ben genellikle kendi içime yoğunlaşarak üretebiliyorum. Tabi ki bu içinde bulunduğum zamanın da ruhunu da kapsıyor. Çünkü belli durumlarda, o zaman diliminde, birbirinden farklı hisler içinde de olabiliyorum. O zaman kendime dönüp o hissin tercümesini arıyorum. Onu bulunca, görsel dili de oluşuveriyor. Kendi dilimi olabildiğinde estetik bir halde vermeye çalışıyorum. Ama tabi burada gerisi de izleyiciye kalıyor.
İzleyicinin farklı anlamlar çıkarmasına ve yorumlamasına kalıyor. Ama ben daha çok içsel hatta sezgisel bir noktadan hareket ediyorum diyebilirim.
Sanatın ikiye bölünmüş olmasına ne diyorsunuz? Bazıları sanatı çok fazla yüceltiyor, bazıları ise sıradanlaştırıyor. Ortası yok gibi sanki.
Bunun cevabını aslında Picasso çok güzel vermiş.
“Sanat hayatımın tek amacı. Bu nedenle onu sevmemezlik edemem. Sanatla ilgili yaptığım her şey bana müthiş zevk veriyor. Yine de neden bütün dünyanın sanatın içinde eritilmesi gerektiğini de anlayamıyorum. Çünkü böylece sadece bazı aptallıkların da önü açılıyor”
Evet sanatın iki ayrı uçta yaşıyor olması çok doğru. Sanatçıların ciddiye alınmadığı kesimler var. Bunu da anlayabiliyorum. Toplumda genel gereksinimlerin bile elde edilmesi bu denli zor iken sanatla haşır neşir olmayı çok gereksiz buluyorlar. Aslında bir de bazı sanatçıların kendi egolarına yenik düşmesinden kaynaklı bu durum da önyargılara sebep olabiliyor. Sanatçı aslında kendi işini mış gibi değil de iyi ve gerçek yaparsa o zaman bakış açılarının değişeceğine inanıyorum.Diğer taraftan sanatın yüceltilmesinin bir sebebinin yaratıcılık ile ilgisi olduğunu düşünüyorum. Oysa sanatçı yoktan var etmez. Aslında tüm malzemeler etrafımızda var. Sanatçı onları yeni bir şekilde birleştirir, bir araya getirir . Buna biz belki yaratıcılık diyoruz. Yaratıcılık da tanrısal bir güçmüş gibi kavrandığı için belki sanatçıya artı bir şey yükleniyor olabilir. Aslında bu durum kimseye bir şey katmıyor ya da eksiltmiyor. Sanatı da ideojik düşünceler gibi kutuplaştırmaya ihtiyacımız yok, varlığıyla mutlu olmamız yeterli:))
Sanatın iyileştirme gücüyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Sanatın doğasında dönüştürmek gibi güzel bir olgu var. Bir şeye odaklanmak, iç dünyanıza dönük olmak sizi soyutlayan bir şey.Kendi kendinizle başbaşa kalıyorsunuz ve böylelikle derinliklerinizi keşfedebiliyorsunuz. Bir çeşit terapi gibi aslında. Sanat iyileştirme konusunda hızlı ve direkt bir dile sahip. Bazı imgeleri çıkarıyorsunuz sonra onlar sizinle konuşmaya başlıyor ve bir diyalog oluşuyor aranızda. Tüm egosal varlıklardan uzaklaşmış, iyiyi, güzeli, estetiği arayan bir diyalog oluyor.
Sanatın size göre bir sınırı var mıdır?
Bizler çoğunlukla, özel anlam yüklediğimiz ve özel önem verdiğimiz etkinlikeri sanat olarak adlandırıyoruz. Okuduğumuz bir şiiri, bir resmi veya bir heykeli sanat olarak görmeye alıştırmışız kendimizi. Oysa duyguları yansıtan tüm insani duygular, hayatımız boyunca görüp paylaştığımız çoğu etkinlik sanattır aslında. Bebekken dinlediğimiz ninniler, giysilerimiz, bilmeceler, evlerimizin taşları bile hepsi birer sanat yapıtı. Sanatı sınırlamak, sanata yapılacak en büyük haksızlık olur.