Küçükken mahallede ne kadar iyi futbolcu olduğumuzu ispat etmenin kısa yolu top sektirebilmekti. Ama futbol topunu uzun süre sektirmek hiç kolay değildi. Ama balon öyle mi? Evde tek başıma sonsuza kadar balonu hiç düşürmediğim için kendimi özel hissettiğimi hatırlıyorum. Yapay zekâ araçlarını kullanarak muazzam eserler yaratmak da biraz buna benziyor. Ama bazı yönlerden söz konusu analojiyi muhafazakar bulmak da mümkün.
Bu orta yolcu (sonuçta bu bir midjourney) bakışla, mayın tarlası bir konuya; ‘YZ ile üretilen sanat eserlerine’ giriş yapıyorum.
2022 yılının Eylül ayında sanatçı Jason Allen üretici yapay zekâ yardımıyla bir görsel ortaya çıkardı. Midjourney programından faydalanan Allen’ın ‘eseri’ ABD’deki Colorado Eyalet Sergisi’nin güzel sanatlar yarışmasında ödül kazandı. Ve internet birbirine girdi.
Sanatçılık ölüyor mu? Robotlar mı kazandı, insanlar bu savaşı kayıp mı etti?
Öncelikle Allen’ın üretim sürecinin, “Bir tuşa bastı ve Midjourney diğer taraftan görseli çıkardı” şeklinde gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Sanatçı, 900’e yakın tekrar ve 80 saatlik bir çalışma sonucunda istediği sonuca ulaştı.
“Kazandım ve hiçbir kuralı çiğnemedim” diyordu Allen. Sanat ve sanatçının dostu bireyler ise hile yapıldığını iddia ediyordu.
Biz taca mı çıkıyoruz?
‘YZ üretimi sanat’ aslında yıllardır yaşıyor. Ancak ChatGPT’nin bir anda alevlenen popülerliği, DALL-E, Midjourney ve Stable Diffusion gibi araçları daha görünür kıldı. Bunlar sayesinde profesyonel olmayan kişiler de oldukça karmaşık, soyut veya fotoğrafa yakın gerçekçilikte eserleri bir kutucuğa yazdıkları komutlarla yaratma şansına erişti. Söz konusu gelişme de haliyle sanatçıları ‘Biz taca mı çıkıyoruz?’ korkusuyla baş başa bıraktı.
Allen’ın eseri ‘Théâtre D’opéra Spatial’e (Uzay Operası Tiyatrosu) dönersek, aslında sanatçı ödüle başvururken Midjourney kullandığını belirtmişti. Tek sorun ise iki jürinin programın YZ aracı olduğunu bilmemesiydi.
Fotoğraf makineleri de panik yaratmıştı
Öte yandan konu sanat olduğunda yeni teknolojilerin büyük tartışmalar yaratması alışılmadık bir durum değil. Dönemin ressamları fotoğraf makinesinin icadını, sanatı yerin dibine sokan bir gelişme olarak değerlendirmişti. 19. yüzyıl şairi Charles Baudelaire fotoğrafçılığı ‘sanatın en büyük düşmanı’ ilan etmişti.
Fotoğraf makinesinden önce sanatçılar dünyayı çizerek, resmederek veya heykel oyarak tasvir etmeye çalışıyordu. Bir anda gerçeklik, bir fotoğraf makinesi ile şak diye ortaya konabilen bir şey haline geldi. 20. yüzyılın sonunda ise dijital fotoğraf makineleri, Photoshop gibi editing araçları ve bilgisayar destekli tasarım programları uzun bir süre ‘gerçek fotoğraf sanatçıları’ tarafından küçümsendi veya yok sayıldı.
Suçlama teknolojinin kendisine yapılmamalı. Etik teknolojinin içinde değil, insanların içinde – Jason Allen
Yapay zekâ farklı mı?
Bazı eleştirmenler, YZ’nin sanatta kapladığı yeri tarihteki örneklerden farklı bir yere koyuyor. Bunun nedeni de YZ araçlarının aslında dijital dünyada var olan milyonlarca eserin paternlerinden öğrenmesi ve bu şekilde algoritmasını geliştirmesi. Yani tamamen insan tarafından üretilen ve internete yüklenen bir eser, YZ’den destek alan başka bir sanatçının eserine fark etmeden ilham olabilir. Bir başka deyişle Allen’ın ödül aldığı görselin arka planında Allen’dan daha çok emek varmış başka sanatçıların imzası olabilir. Ve biz kim olduklarını bilemeyiz.
Jason Allen ise konuya farklı bir yaklaşım getiriyor:
“Sanatçıların öfkesi YZ kullanan kişiye değil, insan yerine yapay zekâ araçlarını tercih eden şirketlere olmalı. Suçlama teknolojinin kendisine yapılmamalı. Etik teknolojinin içinde değil, insanların içinde.”
PEKİ BU ESERLERİN SAHİBİ KİM?
Fotoğraf makineleri üzerindeki tartışmaları bitiren ABD Yüksek Mahkemesi’nin 1884’te aldığı karar oldu. Buna göre fotoğraf makineleri sanatçının kullandığı bir araç olarak tanımlandı ve makineyi kullanan kişinin fotoğrafların sahibi olması kararlaştırıldı. Bu da fotoğrafçılığın kendi başına bir sanat formu haline gelmesinin yolunu açtı.
Ancak YZ’de durum biraz daha karışık. Fotoğraf makinelerinin aksine basit komutları sanatsal çalışmalara dönüştürebilen (ve yolun da çok başında olan) bir fenomen var karşımızda. Tüm bunlar da tartışmanın fitilini ateşliyor:
YZ üretimi eserlerin telif hakkı kimde?
- YZ sistemlerini eğitmekte kullanılan eserlerin sahibinde mi?
- O eserler için istemleri yazan kişide mi?
- Yoksa YZ sistemlerini geliştiren kişilerde mi?
YZ bir eser ortaya çıkarmak için eğitim verisine bel bağlıyor. Bu veri de tamamen telif hakları başkalarında olan sayısız eski sanat eserinden elde ediliyor. YZ’nin eğitim sisteminin daha ilk fazda telif haklarını çiğnediği görüşü de bu yüzden yüksek sesle dile getiriliyor. Ancak YZ’nin eğitim sırasında hangi eserden faydalandığını belirlemek çok mümkün değil. Bazı uzmanlar, sanatçılara eserlerini bu eğitim havuzundan çıkarmak veya kullanıldığında belli oranda telif almak opsiyonlarının tanınması gerektiğini öne sürüyor. Bu teklifi aslında Youtube’un sistemine benzetebiliriz; video platformunda içerik sahipleri ‘kullanımı yasaklama’ veya ‘yaratılan geliri alma’ seçeneklerinden birini tercih edebiliyor.
Buradaki tek sorun, YZ eğitiminde ilgili sanatçıyı bulmanın imkansıza yakın olması. YZ desteği ile üretim yapılırken yüzlerce istem kullanılabiliyor bu da süreci geriye dönük tahlil etmeyi çok zorlaştırıyor. Bu durum müzik gibi diğer alanlarda da çıkmazlar yaratmaya açık. Ünlü bir şarkıcının sesiyle eğitilmiş YZ üretimi bir şarkı yazın en hit parçası olduğunda, kime IBAN gönderilecek?
Söz konusu sorular nedeniyle kiracı-ev sahibi davalarına bir rakip gelecek gibi görünüyor.