“It’s not the first time I’ve been down this line / I’ve done some traveling with this heart of mine / Seems to be a longer ride each time / On the blue train…” Amerikalı caz müzisyeni ve saksafoncu John Coltrane’in, Ocak 1958’de, Blue Note Records tarafından piyasaya sürülen ve albüme de adını veren şarkısı “Blue Train”… İzninizle bugün fonumuzu Coltrane üstatla aydınlatmak isterim. Zira bugün röportajımızın öznesi de caz…
Bu yıl, 8. kez gerçekleşecek olan Nilüfer Caz Festivali, 8-15 Haziran tarihleri arasında, müzikseverlere, Bursa kentinin doğasında keyifli zamanlar yaşatmayı hedefliyor. Bursa kent kültüründe önemli bir yeri olmasının yanı sıra, aynı zamanda şehrin sınırlarını aşarak geniş kitlelerce 2016’dan beri ilgiyle takip edilen Nilüfer Caz Festivali’nin bu yıl ki teması ise “tahayyül”… Birçok yerli ve yabancı müzisyeni ağırlayacak konserlerin yanı sıra, müzik ekseninde tasarlanan atölye çalışmaları da bu yılın festival programında yer alıyor.
“Tahayyül” teması atmosferinde, genç ruhlara ilham vermeyi amaçlayan festivalin konukları arasında yer alan isimler şöyle: Orta Doğu kökenlerini caz dörtlüsü formatıyla birleştirip kendine özgü hikâyeler yaratarak ortaya büyüleyici, egzotik motifler çıkaran çok kültürlü müziğiyle Itamar Borochov; 2010 yılında besteci ve müzisyen Ravid Kahalani tarafından her üyenin farklı bir geçmişten geldiği özgün bir ekip olarak kurulan Yemen Blues; elektronik ve kulüp kültürü atmosferlerini minimalist caz ve rock etkileriyle birleştirerek dans pistinden meditatif iç dünyalar yaratan GoGo Penguin; ve pedal, saksafon ve elektrikli efektlerle notalarını buluşturan Fransız sanatçı Guillaume Perret… Biz de festival kapsamında, Nilüfer Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Nejla Aslan ile festivalin içeriğini konuştuğumuz bir röportaj gerçekleştirdik. (Aslan’ı fotoğraflayan: Rıza Ertekin)
“Kentlinin hafızasında yer edinmek”
· “Sisifos Söyleni”nde Albert Camus şöyle yazar: “Ağaçlar arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi olsaydım, bu yaşamın bir anlamı olurdu, daha doğrusu bu sorunun hiç anlamı olmazdı, çünkü dünyadan bir parça olurdum. Bu dünya olurdum, oysa şimdi tüm yakınlık gereksinimimle onun karşısındayım… bu uzlaşmazlığın, dünya ile düşüncem arasındaki bu kırılmanın temeli, bu konudaki bilinçliliğim değil de nedir?” Üstadın kelamının kadrajını günümüzden verirsek, pandemi ve sonrasında yaşadığımız deprem, sel ve Türkiye koşturmacası içinde; sizin kişisel hayatınızda ve sanat mesainizde dünya ve düşünceniz arasında ne gibi kırılmalar, keşifler oldu ve nasıl bir bilinç oluştu? Biraz o süreç ve sonrasındaki hemhalinizi, düşüncelerinizi duymak isteriz?
Dünyanın insan eliyle artık geri döndürülemez bir sürece girdiğini düşünüce, ben de bu bilinçte olmayı zaman zaman çok diliyorum. İklim değişikliği, biyoçeşitliliğin azalması, pandemi, sel felaketleri hepsi insanın doğayı kendi ihtiyacına uygun bir hâle getirme çabasının sonuçları. Carl Sagan’ın dediği gibi belki de insanlığın ateşi bulması ile başlayan uzun bir süreç. Çok kolay ve kısa vadede olumluya dönüşeceğine inanmamakla birlikte, yetersiz de olsa farkındalık düzeyi de artıyor, yeni bakış açıları gelişiyor. Bu yerel yönetimler için de sanat için de geçerli. Kişisel ve kurumsal mesai konusuna gelince, iki türlü bir görevle karşı karşıyayız diye düşünüyorum. Hem dünyanın geldiği bu duruma karşı kentleri, kendimizi dayanıklı, dirençli hale getirmek hem de bu gidişatı durduracak, insanı yeniden ekosistemin bir parçası yapacak işleri önümüze koymak. Biz belediye olarak 2022 yılını iklim yılı ilan etmiştik ve bütün işlerimize o perspektiften bakmaya çalıştık. Bu yıl da Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında nasıl bir kent hayal ediyoruz yaklaşımıyla çalışmalarımızı biçimlendirmeyi amaçlıyoruz.
· Gelelim, bu yıl 8.’si düzenlenecek olan Nilüfer Caz Festivali’ne… Yaşadığımız coğrafya şartlarında, bir mevzuda “fikri takip” yapmak veya bir festivalin / etkinliğin devamını getirebilmek, o şehre, bölgeye aslında bir nevi hafıza / bellek yaratmanın bir başka rotası. Fakat süreç ve koşulları maddi, manevi zor bir yolculuk! Bugün geldiğiniz noktada festivale dair ne söylemek istersiniz? Bu süre içinde deneyimlediğiniz veya hafızanızda yer edinen neler var?
Maalesef ülkemizde bir festivalin, etkinliğin kurumsallaşması çok zor… Yönetimin 5 yılda bir değiştiği kent ölçeğinde ise bu daha da zor. Bunu başarmış olmak bizim için oldukça sevindirici. Festivallerin en önemli çıktılarından biri de kentin, kentlinin hafızasında yer edinmek bence. Bugüne kadar yaşadığımız deneyimlerden pandemi döneminde, o güne kadar hiç alışık olmadığımız kurallarla festival yapmak en ilginciydi diyebilirim. Kapanma sürecinde hem umutları taze tutmak hem müzisyenlere güç vermek için yola çıktığımız riskli bir süreçti. Normal zamanların konser başlama saati, bizim için sokağa çıkma yasağı nedeniyle bitirme saati olmuştu. Sosyal mesafe kuralları gereği az sayıda bilet satışına çıkmıştık ama o kadar yoğun bir ilgiyle karşılaştık ki festivalin ana mekânı olan Balat Atatürk Ormanı’nda, cazseverler Beleştepe’yi yaratarak karşılık verdi. Doğanın sesine kulak vererek ormanları, göl kıyılarını, çilek tarlalarını festival alanına çevirdik. Salgın kısıtlamalarına yağmurlar, fırtınalar eklendi. Ama hız kesmeden yolumuza devam ettik ki bu kararla kapanma sonrası ülkemizde yapılan ilk festival olduk.
· Caz festivallerinde pop, klasik veya alternatif müzik türlerini de programda görebiliyoruz. Günümüz caz müziğine ve festivallerine dair ne söylemek istersiniz, nasıl bir fotoğraftır gördüğünüz?
Başka türlerle etkileşimde olma, hibritleşme bütün müzik türleri için bence geçerli. Özünde cazın doğaçlama ruhundan ve ritminden uzaklaşmadan cazın geleneksel sınırlarını aşan, yeni bakış açılarına, yeni ufuklara kapı aralayan geçişkenliğin bir hayli yüksek olduğu bir süreçteyiz. Bu belki klasik caz dinleyicisinin yakınlık kurmada zorlandığı bir durum… Ancak son yıllarda rock, folk, elektronik müzikle etkileşim kuran caz müzisyenlerinin sayısı her geçen gün artıyor. Bu yeni denemeler genç izleyicilerde çok karşılık buluyor. Bu yüzden dönüşüm kaçınılmaz ve bu iyi bir şey.
“Cazın çok kültürlü dinamiğini Bursa ile buluşturmak”
· Festivalin bu yıl ki teması da manidar; “tahayyül”. Bize biraz bu temanın doğuşundan, oluşumundan bahseder misiniz?
Aslında temamızı, kurumun temasına paralel belirliyoruz. 2023 yılı teması “tasarım” olunca ondan hareketle “tahayyül” dedik. Tahayyülün, geçmişe uzanan köklerinin aynı zamanda “gelecek” göndermesini de içinde taşıması caz müziğiyle yakın bir ilişki içinde olduğunu bize düşündürdü. Cazın doğaçlama ruhunun ve sürekli kendini yenileyen, sınırları aşan, başka mümkünler arayan tınılarının bizim gelecek tahayyülümüze de umut olmasını istedik bir anlamda. Caz tınılarının festival boyunca izleyicilerin iç dünyalarına eşlik etmesi, müziğin sağaltıcı bir umuda dönüşmesi en büyük dileğimiz.
· Yedi gün sürecek olan festival programından bahsedelim, müzikseverler ve meraklıları bu yıl kimlerle hemhal olacak ve dinleyecek?
Festival’in açılışını, Türkiye caz sahnesinin tecrübeli isimlerinden Fatih Erkoç ve Orta Doğu köklerini caz dörtlüsü formatıyla birleştirip kendine özgü hikâyeler yaratan Itamar Borochov ile Balat Atatürk Ormanı’nda yapıyoruz. Her üyenin farklı bir geçmişten geldiği özgün bir ekip olarak kurulan Yemen Blues ve genç müzisyenlerden Mert Pekduraner, festivalin ikinci günü bizlerle olacak. Nova Norda genç dinleyicilere ilham verecek performansıyla Akçalar Göl Kıyısı’nın eşsiz gün batımında festival seyircisiyle buluşacak. Geleneksel cazın ülkemizdeki en önemli temsilcilerinden olan Kerem Görsev ve Elif Çağlar’a, kontrbasta Volkan Hürsever, davulda Ferit Odman eşlik edecek. Elektronik ve kulüp kültürü atmosferini minimalist caz ve rock etkileriyle birleştirerek bizi yepyeni diyarlara taşıyan GoGo Penguin ile coşku dolu bir akşam yine bizleri bekliyor olacak. Pedal, saksafon ve elektrikli efektlerle notalarını sonsuz bir evrende buluşturan Fransız sanatçı Guillaume Perret, Nilüfer’in yeni mekânlarından Meteor Balat Kültürevi’nde sahne alacak. Türkiye’de neredeyse dinlediğimiz bütün albümlerde davul kayıtlarıyla yer alan müzisyen Volkan Öktem ve prodüktör, söz yazarı, besteci ve şarkıcı ve edebiyatçı kimliğiyle Jehan Barbur ile de Balat Atatürk Ormanı’ndaki son konserimizi gerçekleştireceğiz. Kapanışı ise temamızdan ilhamla genç sanatçılarla yapacağız. Piyanist Maya Perest ve akustik müzik icra eden, çok yönlü müzisyen Birkan Nasuhoğlu, Atlas Köyü’nün çilek tarlaları arasında bizleri başka bir evrene taşıyacaklar. Festival, 7 gün sürecek konserlerin yanı sıra Elif Çağlar, Caz Vokal Atölyesi’nde, Volkan Öktem ise Davul Atölyesi’nde caz ritimlerinin bilinmeyen yönlerini müzikseverlerle tanıştıracak. Festivalin önemli sürprizlerinden Harun Tekin, Yekta Kopan moderatörlüğünde gerçekleşecek söyleşide bizlere tekrar hayal kurmayı hatırlatacak.
· Festivalin temasını ve içeriğini belirlerken nelere dikkat ediyorsunuz, önceliklerinizi belirleyen ne gibi detaylar oluyor?
2016’dan bu yana Nilüfer Caz Festivali kapsamında, cazın çok sesli, çok kültürlü dinamiğini Bursa ile buluşturmaya özen gösterdik. Bu çaba bakir bir caz ilgisini ortaya çıkardı ve festival zamanla bölgesel bir etkinliğe dönüştü. Konserlerin yanı sıra, caz sanatçılarının gençlerle bir araya geldiği atölyeler, söyleşiler, film gösterimleri ve tematik sergilerle zaman içinde farklı kesimlerden kendi sadık izleyicisini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bunda caz müziğini, rock, pop, blues, reggae, funk gibi farklı müzik gelenekleriyle harmanlamış dünyanın değişik coğrafyalarından Balkanlardan Kafkasya’ya, Kuzey Afrika’dan Güney Amerika’ya uzanan geniş bir yelpazede bir sanatçı seçkisi sunmasının da payı büyük. Konserlerin tek bir merkezden ziyade, kentin pek çok noktasına yayılması, indirimli bilet politikası da diğer dikkat ettiğimiz konulardan. Bu yıl ki festival içeriğinde de yine cazın farklı türlerinin, farklı coğrafyalarının temsilcilerini izleyici ile buluşturmayı, tahayyülden yola çıkarak genç izleyicilerle daha fazla buluşmayı, genç cazcılara daha fazla alan açmayı istedik. Doğanın içinde olmak, ondan ilham alacağımız deneyimleri izleyiciye yaşatmak da bir diğer önceliğimiz.
“Doğayla iç içe farklı kültürleri keşfedecekler”
· Temadan yola çıkarsak; genç müzisyenlere ve müzikseverlere ne söylemek istersiniz? Festival kapsamında, bu yıl gençlere tahayyül kısmında nasıl bir güzergâh sunuyorsunuz?
Gençlerin kendi rotalarını kendilerinin oluşturacağına inananlardanım. Biz sadece onlara kendilerini keşfetmede müzik yoluyla bir zemin oluşturabiliriz. Türkiye’de müzik yapmak, festival organize etmek her geçen gün zorlaşıyor. Bu zorluklara rağmen inatlarının sürdürülebilir olmasını diliyorum. Biz öyle yapmaya çalışıyoruz.
· Festivalden beklentiniz nedir; mesela, festivalin son günü eve dönüş yolunda aklınızda ne kalsın ve ne olsun istersiniz? Temasını gençler kadrajında “tahayyül” diyen festivale dair yakın ve uzak gelecekte “hayaliniz / arzunuz” nedir?
Bir arada, ortak duyguda buluşmanın gücünü hissetmeyi, hem politik hem ekonomik gündemin ağırlığı altında biraz nefes almış olmayı, keyif alıp, keyif katmış olmayı isterdim. Müziğin bunu başaracağına yürekten inanıyorum. Her gün döviz kurunu takip etmeden bir festival hazırlık süreci geçirmek yakın vadede çok güzel olabilirdi! Gelecekte festivalin uluslararası çapta caz müziğinin önemli duraklarından biri halinde dönüşmesi en büyük hayallerimden biri…
· Festivale şehir dışından katılacak olanlara bir notunuz var mı?
Doğayla iç içe, farklı kültürleri keşfedecekleri, farklı insanları tanıyarak bu insanlarla kaynaşma ortamı içerisinde olacakları güzel bir festival deneyimi yaşacaklarının garantisini verebilirim.
· Ve son olarak “bu da var, paylaşalım, çoğalsın” dediğiniz neler var?
Caz aslında özgürleşme hareketi ile özdeşleşmiş bir müzik. Dünyada festivallerinin ortaya çıktığı ilk dönemlerde de daha aktivist bir ruh hâkim. İlk sorunuzdan da hareketle hem insanı doğanın parçası kılabilmek hem de sistemin bize dayattığı verili yaşamı değiştirebilmek için bu aktivizme ve özgürlüğe ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.