“Yönetici pozisyonunda olabilirim ama bu görevi üstlendiğimden bugüne orkestra şefliğini hiç bırakmadım, yurtiçinde ve yurtdışında devam ediyorum. Nihayetinde bir sanatçıyım, mesleğime ara verdiğim gün biterim” diyor -tebessüm ederek- Cemal Reşit Rey Konser Salonu Genel Sanat Yönetmeni (şef-besteci) Murat Cem Orhan ve biz sanat takipçilerinden, sanatseverlerden beklentisinin ne olduğunu sorduğumda ise; “Hiçbir beklentim yok, merak etmeseniz de ben, sizi merak ettireceğim anlattıklarımla.
O yüzden de konserlerden bir saat önce gelin! Size birazdan dinleyeceğiniz melodilerin hikâyesini, doğuşunu anlatacağım. Benim görevim zaten elimden geldiğince sizi doldurup konser salonuna yolcu etmek ki salona geçip koltuğunuza oturduğunuzda ve müzik başladığında, sahnede kendinizden bir şeyler bulursanız sonrasında zaten CRR’nin ve konserlerinin müptelası olacaksınız.
Kendiliğinden gelişecek! Gördüğüm, yaptığımız işin hakkını veriyoruz ve neticesinde de seyircimizin desteğiyle karşılığını alıyoruz” diye cevaplıyor ve bu “ben”in altını da iki kez çizerek “ben”den kastım CRR’dir demeyi ihmal etmiyor.
Gündemin yoğunluğu ve yorgunluğu malum, o sebeple de mevzuyu uzatmadan hemen sadedime geliyorum. Hazırsanız, Murat Cem Orhan ile yaptığımız, fakat memleketin hemhalinden ancak bugüne denk düşen/sarkan röportajımıza başlıyoruz. (İç ses: Çok sesli müziğimizin öncülerinden üstat Cemal Reşit Rey’e de selam olsun!)
“Gün sonunda gördük ki sanat bir ihtiyaç”
İzninizle sondan başlamak isterim. “Zaman sorunu göğün karanlığı gibidir. Her olay kendi zamanına kayıtlıdır.” (Metis Yayınları / Zafer Aracagök çevirisi) “Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü” adlı kitabında böyle der John Berger ve ekler: “Dante’ye göre zaman tarihin içeriğidir, tarihle eş zamanlıdır. Aksine tarihin amacı zamanı dağılmadan bir arada tutmaktır. Ve böylece aynı zaman peşinde ve içinde olanlar birbirlerinin kardeşi ve yoldaşı olurlar.” Pandemi ve son süreçte de yaşadığımız depremler ve sel… Berger’in zaman perspektifinden yola çıkarak bu süreçte sizin zamanla mesainiz nasıldı; sanatsal ve kişisel hayat hikâyenizdeki fotoğrafını nasıl çizersiniz?
Pandemi sonrasında değer yargılarının çok değiştiğini düşünüyorum. Zaman ve zamanın içerisindeki devinim ve evrim kederli topraklarda çok daha fazla hissediliyor. Çok kederli toprakların çok kederli insanlarıyız, hatta bu hepimizin yüzünden, gözünden belli de… Dünya fotoğrafına bakınca, biz aslında “yaşamaya, var olmaya çalışıyoruz”. Nihayetinde bu var olma çabası da bize yük olarak geri geliyor omuzlarımıza. Bence, pandemi bize yaşadığımız bu yolculukta bu yükü taşırken sırtlandıklarımızı değiştirmeyi öğretmeye başladı. Ki o süreçte sürekli bana, “Artık konser salonları bitti” diyen herkese, “Hayır, bilakis konser salonları daha çok dolacak” demiştim. Ve öyle de oldu; insanlar sanata daha fazla tutunmaya başladı. Çünkü somatik olan her şeyin aslında bize ne kadar boş geldiğini ve aynı şekilde de zarar verdiğini gördük. Entelektüel ve içsel olan her şeyin ise bizi ne kadar evrimleştirdiğini, huzura erdirdiğini anlamaya başladık. Bu anlama hali, biz sanatçılar ve sanat üreticileri için çok değerli bir şey. Gün sonunda gördük ki sanat bir ihtiyaç.
İhtiyaç olduğu aşikâr, bunun yanında etkinlik ve konserlere gelen genç nüfusun artışını neye bağlıyorsunuz?
İhtiyaçla birlikte farkındalık başlıyor. Tam da anlattığım; genç nüfus, artık hayattan başka şekilde zevk alıp kendini doldurmaya çalışıyor. Sanatın kendine yansıyan halinin etkisini yaşayıp görüyor. Farklı insanlarla bir çatı altında ve bambaşka bir konsantrasyonla canlı performanslara şahit olmak ve konserler dinlemek; hayatı burada buluyor gençler. Zira bir konser sadece bir sahne üzerinde olup bitmiyor; daha evden çıkarken başlıyor. Zamanla bu motivasyonun da size neler kattığının farkına varıyorsunuz.
Gençlerin daha çok konserlere gelmesi ve bunun üretime yansımasından bahsederken, sizi umutlu veya daha da umutlanmış görüyorum…
Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Umudumu kaybettiğim gün öleceğini düşünenlerdenim. Hayata devrimci bakan insanlardan biriyim; ve biz devrimci insanların umut etmek ve gülmek zorunda olduğunu düşünüyorum. Dünyada yaşanan tüm haksızlıklardan ve zorbalıklardan çok daha uzun yaşayabilmek için umut ediyor olmamız lazım! Ki hem bu hayatın hem de tüm bu adaletsizliklerin karşısında durabilelim ve neticesinde de sanatçı olarak bir şeyler üretebilelim. Bu cümleleri de misyon edinmiş bir sanatçı kimliğiyle değil; sadece düzgün yaşayabilmek isteyen ve üretimlerini gelecek nesle bırakmayı arzulayan bir sanatçı olarak söylüyorum.
“Son 13 yılın seyirci-dinleyici rekorunu kırmışız”
Yaşayanları olarak kıymetini tam manasıyla bilemesek de yaklaşık iki yıldır bu kadim şehrin İstanbul’un sayılı sanat merkezlerinden biri olan CRR’yi yönetiyorsunuz. Bu süreçte neler yaşadınız; ezberinizi bozan ya da bildiğiniz-bilmediğiniz neler keşfettiniz? Zira sanatçıların, yönetimsel mevzularda bizim gibi coğrafyalarda, sanat mı yapacak yoksa yönetecek mi ikileminde çok yorulduğunu düşünenlerdenim?
Bu bir buçuk yılda varlığımızı matematiksel olarak ispat ettiğimizi düşünüyorum. CRR’de göreve başladığımda 41 yaşındaydım ve yaşım sebebiyle çok eleştirildim. Bu eleştiriler, bir genel sanat yönetmeninin benden bir – iki jenerasyon üstte olması gerektiğini düşünenlerden geldi. Eleştirilme sebebim; Türkiye’de bizden bir ya da iki jenerasyon üstü bazı mevzuları sadece kendileri yapabileceklerini sanıyor. Bu bir yanıyla kibirli de bir şey. Fakat bilmedikleri bir şey var! Altyapıları daha kuvvetli gençler var, benden de altyapısı daha kuvvetli gençler gelecek… Konunun özü; bu topraklarda insanlar bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyor. Bu da bir önyargı aslında. Ve bu önyargıları yıkmış olmanın verdiği huzur ve mutluluk bana yetiyor. Bunu da bana sağlayan, inkâr edemeyeceğimiz şey ise cevabımın başında dediğim matematik.
Biraz bu matematiği açalım isterim, elinizdeki verileri bizimle paylaşır mısınız?
Benim elimde, 2009’dan bugüne kadar Biletix ve gişe satış rakamları var. Oturduk, geçen yıl Aralık ayında, tek tek saydık. 2019’dan 2023’e bu salona gelmiş dinleyenlerin, sanatseverlerin rakamlarına bakarsak; pandemiyi -salonu kapatmak zorunda olduğumuzdan- saymazsak 11 sezonda bizim yaptığımız gişeye en yakın gişe 2018’de 48 bin bilet satışı olurken, biz 66 bin biletteyiz. Yani biz, son 13 yılın seyirci-dinleyici rekorunu kırmışız. Bu da çok doğru bir iş yaptığımız anlamına gelir. Bahsettiğim kişi sayısı sadece konserlere gelenler; fuayede gerçekleştirdiğimiz dinletiler, söyleşiler ve atölyelere gelenleri sayamıyorum bile! Çünkü onlara bilet satmıyoruz. En yakın sene sezonuna 18 bin seyirci / dinleyici farkı yapmışım. 18 bin kişi, 20 dolu konser demek. En yakın seneme tükenmiş bilet satışı yüzde 37’yim ben, bize en yakın sene ise yüzde 18 yaşanmış. Tekrarlıyorum; biz burada ekiple doğru işler yapmışız demek!
“Yaz aylarını sanat akademisine dönüştürmek”
Şimdi siz anlatırken görüyorum ve de bir sanat takipçisi olarak üzülüyorum da, sizin gibi sanata emek veren icracıları, niye bu kadar yoruyoruz diye! Bürokrasiden hiyerarşi ve içsel detaylarına kadar teknik bilgilerle hemhal olmanız yetmiyormuş gibi, bir de her defasında birilerine CV anlatmak zorunda kalıyor olmak! Bir yanıyla canınız sıkılmıyor mu?
Soru işaretleriyle göreve getirildiğimde, bir buçuk yılın sonunda bu soru işaretlerinin ortadan kalktığını görmek benim ve ekibim açısından büyük bir gurur. Sonuçlara bakalım; dünyanın pek çok usta ismi yalnızca ricamıza istinaden, bilabedel MasterClass yaptılar.
Mesela, iki genç arkadaşımız bu katıldıkları çalışmalarda, kendilerini bu ustalara dinleterek yurtdışında burs kazandılar ve şimdi orada müzik eğitimlerini tamamlıyorlar. Bu gençlerin hayatlarını değiştirdiğimize inanıyorum. Benim (ki benim derken yanlış anlamayın ne olur, sanatçı mesleğimin, mesaimin) ortaya koymaya çalıştığım vizyonumun meyvesi bunlar. Mesela, geçen yıl Ekim’de başlattığım Bestecilik Akademisi var; ve burada 7 yaşında bir çocuğa beste yaptırıyorum. Ve de konservatuvar öğrencisi olmayanlara yapıyoruz bunları.
Yani imkânı olan değil de imkânı olmayan çocuklara ve gençlerimize erişmek derdimiz. Çocuklara müzikle konuşmayı öğretiyoruz. Müzisyen olması gerekmiyor, müzik dilini öğretmeye çabalıyorum. Ama bundan 20 yıl sonra Fazıl Say gibi bir gencimizin de eserleri Tokyo’da ya da New York’ta bir Türk besteci olarak çalınırsa ve döner de derse ki, “Ben, CRR bestecilik akademisinde başladım”, işte o hepimiz için olağanüstü bir gurur olacaktır.
Başarılı olduğum yerler kadar illa ki eksik noktalarım da var, ama tamamlamaya çalışıyorum. Bugüne kadar 13 senfoni orkestrası konseri yaptık. Bunlardan 11 konserin biletleri full sattı, tükenmişti. Velhasıl kelam; salonlarımız dolu, ama burayı bir mabed olarak görüyorum ben, bunun içinde konser de var eğitim de ki bunların yanında düşünsel işlerimiz de var. Dolayısıyla burayı kümülatif bir sanat ortamı haline getirmek tüm çabam ve isteğim.
Gelecekte, CRR ile kafanızda, hayalinizde yapmak istedikleriniz neler?
İtalya’da Siena şehrinde çok güzel bir şatonun içinde her yaz, dünyanın en büyük hocaları eğitimler verirler. CRR’nin de yaz aylarında böylesi olup cıvıl cıvıl bir sanat akademisine dönüştürmek gibi bir hayalim var.
“İstanbul’un geneline yaymak istiyorum”
Siz geldikten sonra CRR’de neler olduğundan bahseder misiniz?
En büyük heyecanlarımızdan biri “Bestecilik Akademisi”… Kendini müzik diliyle ifade etmek isteyenlere besteciliğinin püf noktalarını, kurallarını ve tüm detaylarını ülkemizde yaşayan çok değerli bestecilerden öğrenme fırsatını sunuyoruz. Ve geçen sezondan aşina olduğunuz “Girişte Solda Müzik Sohbetleri” ile müziğin adeta arkeolojisini, matematiğini ve tüm detaylarını söyleşmeye devam ediyoruz.
“Müziğin Ruhu & Felsefe” sohbetlerinde Prof. Dr. Yusuf Örnek ile “Wagner & Nietzsche, Heidegger & Mozart, Schweitzer & Bach” konuşuyoruz. “Ters Köşe”lerimiz (salonda caz konseri varken, fuayede Türk müziği, fuayede caz varken, salonda Türk müziği) yine beklemediğiniz anlarda karşınıza çıkmaya devam ediyor. “5 Çayı” konserlerinde fuaye alanımızda, tüm izleyicilerimize hem çay hem de müzik sunuyoruz. “’Konsere 5 Kala’” ile CRR’nin şöleni olan konserlerimiz öncesi heyecanımıza ortak olun istiyoruz… Elbette gerçekleştirmekten onur duyduğumuz, dünyanın ustaları ile gençlerimizi bir araya getirdiğimiz, isteyen herkesin izleyici olarak katılabildiği “Ustalık Atölyesi”ni de unutmamalı. CRR’yi sadece müzik alanı olarak kurgulamıyoruz; aynı zamanda dansın da önemli bir merkezi.
Geçen yıl, Ekim, Kasım, Aralık aylarında, dans stüdyomuzda modern dans atölyeleri yaptık. Efsanevi işler oldu burada. Mesela, uzun yıllardır beklenen Maguy Marin dans topluluğu geldi “May B” projeleri ile. Her şeyden önemlisi İstanbullular bu isimleri görmeyi, dinlemeyi hak ediyor. Ezcümle, CRR, artık konserlerin yanı sıra sergiler, söyleşiler, ustalık sınıfları ve dinletilere de ev sahipliği yapıyor. Vatanımın kaynaklarını kullanma sorumluluğu verildi bana. Tüm yaptıklarımda bu sorumlulukla hareket ediyorum. Tüm etkinliklerimiz İstanbul insanının entelektüel birikimine kalıcı katkı sağlama amaçlı.
Müziğin her yönünü, diğer disiplinlerle ilişkisini sonuna kadar sanatseverlere aktarmaya çalışıyoruz. Dünyanın en iyi sanatçılarını genç yeteneklerimizle buluşturmaya çalışıyoruz, fuaye söyleşilerimizle müzik ve diğer disiplinleri uzmanlarından dinliyoruz, konser öncesi fuaye konuşmalarımızda o gece konserde ne dinleyeceksek o eserin derinlerine yolculuğa çıkıyoruz. CRR bir konser salonunun çok ötesinde bir kültür mabedi olacak dedik ve adım adım her bir projemizi gerçekleştiriyoruz. Yakın zamanda sadece CRR bünyesinde kalmayacağız ve civar semtlerde bilgilendirme amaçlı konserler vereceğiz, tüm hazırlıklarını bitirmek üzereyiz.
Son olarak söylemek, eklemek istediğiniz bir şey varsa paylaşın lütfen?
Ekim’de üniversiteleri gezeceğiz. Mesela tıp fakültesine gidip, beni dinleyecek 100 kişi bulursam, geçen yıl kaç defa konsere gittiklerini öğrenip, CRR’ye gelmelerini isteyeceğim. Çünkü güzel şeyler yapıyoruz burada. Mevzu ekonomiyse, İstanbul’da bizden daha ucuza bilet satan yer yok. Düşünün ki geçenlerde sahne alan, -kaç tane Grammy Ödülü var artık sayamıyoruz, -ABD’li caz piyanisti Kenny Barron’u, 40 TL, 90 TL, 100 TL’ye dinliyorsunuz. İnanılmaz güzel, elimizde böylesi fırsat var ve ben de bu fırsatı İstanbul’un geneline yaymak istiyorum.